BASK GENEL KURULU TAMAMLANDI

admin avatarı

Paylaş:

BASK 5. Olağan Genel Kurulu 30 Ocak Cumartesi günü Ankara’da toplandı.

TÜED Toplantı Salonunda toplanan, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan Genel Kurulun yönetmek üzere Divan Başkanlığına Murat Aktaş, katip üyeliklere ise Kıyasettin Erdoğan ve Fahri Çetin seçildi.

Toplantının açılış konuşmasına;

“Hepinizi, bu güzel günde evinizden barkınızdan, çoluğunuzdan uzakta genel kurulumuza katılmak için Ankara’ya teşrif ederek bizleri onurlandırdığınız şahsım ve BASK adına için kucaklıyorum, kutluyorum ve teşekkür ediyorum.

Bu güne kadar; başta kurucu genel başkanımız Resul Akay olmak üzere BASK hareketine emek veren, destek olan, katkı sağlayan, bir dakika bile üye olup ayrılanlar dahil, birlikte mücadeleye başladığımız tüm arkadaşlarımıza şükranlarımızı sunuyorum.

Vefat eden arkadaşlarımıza rahmet ve mağfiret diliyorum.  Emekli olan arkadaşlarımıza sağlıklı ve uzun ömür diliyorum”  sözleri ile başlayan Genel Başkan Bayram Zengin;

“Güç bir dönemden geçiyoruz. Milli birlik ve beraberliğimiz iç ve dış tehditlerin saldırısı altında. Terör örgütlerinin saldırıları yetmiyormuş gibi, bu kez dış güçler Ortadoğu’da yeni bir paylaşım talebi ile Türkiye’yi tehdit etmektedir. Sevr’de, ,Lozan’da adı geçmeyen ülkeler, Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtılmasını ve yeni bir paylaşım yapılmasını istemektedir. Bunun için her türlü fitne ve yöntemi kullanarak doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye’yi hedef seçmişlerdir. ABD’nin, Rusya’nın ve diğer emperyalist mihrakların aslında tek hedefi Türkiye’dir, Türkiye’nin güvenliğidir ve Türkiye’nin milli çıkarlarıdır. Suriye işin bahane tarafıdır. Bunun şuurunda olarak Türkiye’ye yönelik her türlü iç ve dış tehdidin boşa çıkarılması, ülkede barış ve huzurun sağlanması için hepimize görev düşmektedir.

Artık milletlerin ancak Dışişleri Bakanları nezdinde dost olabileceklerini, çıkarların olduğu yerde dostlukların anlamının kalmadığını görmeliyiz.

Bu vesile ile milli birlik ve beraberliğimizi, huzur ve güvenimizi sağlamak için hayatını kaybeden kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyor, hepimize baş sağlığı diliyorum.” Dedi.

ANASAL HAKLARIMIZDAN ÖDÜN VERMEYİZ

Genel Başkan Bayram Zengin konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Siyaset ve medyanın gündeminde memurları doğrudan ilgilendiren üç konu bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi anayasa değişikliğidir.

Tüzüğümüzle bizlere görev verilen Devletin üniter yapısına bağlılık başta olmak üzere, Anayasa’da kamu görevlilerini ilgilendiren 51, 53, 54, 65, 128 ve 129 uncu maddeler üzerinde yapılacak değişikliklerde BASK doğrudan taraftır. Her maddenin sahibi vardır ama memurları ilgilendiren bu maddelerin bizden başka sahibi yoktur. Bu maddelerin sağladığı haklarda geriye gidilmesine izin vermeyeceğimiz gibi, hakların korunması ve geliştirilmesi konusunda da azami gayreti göstereceğimiz bilinmelidir.

MEMUR GÜVENCESİ DEMOKRATİK DEVLETİN OLMAZSA OLMAZIDIR

İkincisi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu {DMK)’dur.

1965 tarihli ve ek maddelerinin sayısı asıl maddelerinin sayısı geçen, adeta bir yamalı bohçaya dönen bu Kanunun ömrünü doldurduğu, adaletsizliklerin ve hukuka aykırı uygulamaların kaynağı haline geldiği, çağdaş ihtiyaçlar doğrultusunda değişmesi gerektiği, daha açık bir ifade_ ile kamu persone1i reformu yapılması gerektiği açıktır. Ancak; statü rejimine zarar verecek, liyakat ve kariyer ilkesi ile memur güvencesini ortadan kaldıracak, sosyal tarafların katılımı ve onayı olmadan yapılacak bir düzenlemeyi de kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir.

MEMUR YARGILAMASINDA İZİN SİSTEMİ HUKUK GEREĞİDİR

Üçüncüsü 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanundur.

Başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerin tamamında memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri izin sistemine tabidir. Buradaki sorunun önemli bir kısmı; görev esnasında işlenen suçlar, görev nedeniyle işlenen suçlar ile ağır cezayı gerektiren suçüstü suçlar ayrımının bilinmemesi, kulaktan dolma sözlere itibar edilmesi veya kasıtlı olarak çarpıtılmasından kaynaklanmaktadır.

Memurların yargılanmasında izin sistemi Osmanlı döneminden kalmadır, 4483 sayılı Kanunundan önce uygulamadaki Kanun 1913 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata’dır ve 1999 yılına kadar da uygulamada kalmıştır.

Demokratik ülkelerde uygulanan izin sistemin gerekçelerini bilim adamlarının tespitleriyle hatırlamak gerekirse;

– Memurların gelişi güzel bir şikâyet veya iftira üzerine adli merciler önüne çıkması, memurun görevini gereği gibi yapmasını önler ve idarenin yargı organın etkisi altında kalmasına yol açar.

– İdarenin ve yargının ayrı organlara verilmesi ve aralarında bir iş bölümü olması kuvvetler ayrımı ilkesinin bir gereğidir. Memurun görevi nedeniyle işlediği suçtan dolayı ayrı bir usule tabi tutulması bu ilkenin bir sonucudur.

– Kamu hizmetlerinin devamlı ve muntazaman işlemesi gerekmektedir. Yapılan bir şikâyet ve ihbar üzerine derhal adli makamlar huzuruna çıkarılması, memurun ve dolayısıyla idarenin işini aksatır. Memuru çekingenliğe sevk eder. İşinin gerektirdiği ani kararlan veremez. Sorumluluktan kaçar.

– Kamu hizmetinin korunması gereği, memurlara işledikleri suçların cezası ağırlaştırılarak veriliyorsa, yargılanma bakımından da, aynı sebeplerle, ayrı bir usule tabi olmaları gerekir.

– Memurun suç işleyip işlemediğini tespit işi bir uzmanlık gerektirir. Bu işte uzman olan, bizzat işin içinde olmaları sebebiyle idarelerdir. Bu nedenle memur suçlarında ilk soruşturmanın idari makamlarca yapılmasında fayda vardır ve bundan vaz geçilmemelidir.

Basına ve kamuoyuna yansıyan memurların yargılama usulünün değiştirilmesi talebi veya gerekçelendirilmesi bilim adamları veya konunun uzmanlarından gelmemektedir

Üzücü ola n talebin iktidardan, kendini ve haddini bilmez, ömründe bir gün memurluk yapamamış olmanın ezikliği içindeki ne idüğü belirsiz sözde köşe yazarlarından gelmesidir.

İktidarların idari mevkilere kendilerinin getirdiği yöneticilerin görevlerinden alınmasında bile her zaman sorun yaşanmıştır. İktidarlar her sözlerinin emir telakki edilmesini, derhal yetine getirilme sini istemeleri, mevzuat ve hukuku gerekçe gösterenlerin derhal görevden alınmalarını istemeleri yeni değildir.

Son olarak 2000 yılında dönemin iktidarı tarafından gündeme getirilen benzer bir tasarı ile iki müfettiş tarafında n tutulacak bir tutanak ile memurların işine son v erilmesi istenmekteydi. Şimdi de makul şüphe ile memurların işine son verilmesi istenmektedir.

İktidarla r gelip geçici, alışkanlıklar kalıcıdır . Mevcut iktidarın hep doğru yapacağını öngörsek bile yarın iş başına gelecek bir iktidarın ne yapacağını kestirmek mümkün değildir. O nedenle hukuk a açıkça aykırı bu tür talepleri reddeceğimizi ve her hal ve şart altında mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyorum.”

TOPLU SÖZLEŞMELER TOPLU PEŞKEŞE DÖNÜŞTÜ.

Genel Başkan Bayram Zengin konuşmasının ikinci bölümünde Ağustos ayında imzalanan toplu sözleşmeyi değerlendirdi:

“Hiç şüphesiz, görevde olduğumuz dönemdeki en önemli olaylardan biri 2015 yılı Ağustos ayında Memur-Sen ile Hükümet arasında imzalanan ve 2016-2017 yıllarını kapsayan toplu sözleşmedir.

Özellikle memur kamuoyunun dikkatlerinden kaçırılan ve 213 kazanım olarak utanmazca takdim edilen toplu sözleşme, aslında 4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin açık ihlalidir.

Çünkü anılan madde toplu sözleşme kapsamını “kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, İKRAMİYE, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek giderleri ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal haklar” olarak belirlemiştir.

Kapsamda açıkça sayılan 17 konu başlığının 9’u pazarlık konusu yapılmamış, görüşülmemiş, hükümetin insafına bırakılmıştır. Bunlardan birincisi ve memurlar için en önemlisi İKRAMİYE maddesidir ve gündeme gelmemiş, getirilmemiş, getirilememiştir.

Memur-Sen’in imzaladığı toplu sözleşmeden sadece 80 gün önce aynı hükümet ve aynı bakanla Türkİş’in imzaladığı toplu sözleşmede ise mevcut 2 tam 4 yarım ikramiyeye ilaveten 2015 yılından itibaren 500 lira tutarında Denge Ödeneği adı altında 7. ikramiye verilmesi, Memur-Sen’i uyandırmamış, uyandıramamıştır. Neticede memurların ikramiye hakkı hükümete ikram edilmiştir.

2016 yılı için alınan % 6 +5 artışı ise, kamu işçileri 2015 yılında almıştır, bu artış kamu işçilerine 1 yıl öncesinden verildiği için memurlara da verilmek zorunda kalınmıştır. İki genel seçime rağmen memurların taleplerini hükümete kabul ettirememesinin hiçbir mazereti olamaz .

211 maddelik toplu sözleşmenin; 71 maddesi bir önceki dönemin devamı, 19 maddesi güncelleme, 25 maddesi temenni ve 96 maddesi de yeni maddeden oluşmaktadır. 213 kazanım yalanının nereden ve nasıl bulunduğunu anlamak mümkün olmamaktadır.

KENDİ AÇIKLADIĞI YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA ÜCRETE İMZA ATMAK SARI SENDİKACILIKTIR

Kaldı ki, Memur-Sen tarafından her ay açlık ve yoksulluk sınırı belirlenmektedir. Belirlenen yoksulluk sınırı Türk -İş tarafından belirlenen rakamın yaklaşık 600 lira altındadır.

Buna rağmen imzalanan toplu sözleşme ile ortaya çıkan ortalama memur maaşı Memur-Sen’in açıkladığı yoksulluk rakamının 1000 lira altındadır.

Memurların % 95’’i Memur-Sen’in açıkladığı yoksulluk sınırının altında maaş almaktadır.

Bir konfederasyonun imzaladığı toplu sözleşmedeki ücretler, kendi belirlediği yoksulluk sınırına dahi yaklaşamıyorsa o konfederasyon ve sendikaların adı sendika olsa bile gerçekte sarı sendikalardır. Bunun böyle bilinmesi, böyle anlaşılması ve böyle anlatılması gerekir.

Aslında toplu pazarlık döneminin başladığı 2002 yılından bu yana masaya oturanlar üyeleri başta olmak üzere temsil ettikleri tüm memurları iktidarlara peşkeş çekmiştir. 13 yıldır Kamu-Sen ile KESK v e 11 yıldır Kamu-Sen, KESK ve Memur-Sen birlikte toplu pazarlık masasına oturmakta olmasına rağmen bir arpa boyu yol alınamamış olmasının temelinde sendikaların siyasi yapılarla iç içe geçmesi, yandaş olması, arka bahçe olması yatmaktadır.

SENDİKALAR İKTİDARLARIN DEĞİL ÇALIŞANLARIN HAKLARINI KORUMAKLA GÖREVLİDİR

Sendikaların görevi siyasi partilerin değil üyelerinin ve çalışanların hak ve çıkarlarını korumaktır.

İktidarların çıkarlarını korumak sendikaların değil, ancak siyasi piyonların görevi olabilir.

BASK bu a maçla bağımsız sendikacılık mücadelesini 13 yıldan beri sürdürmektedir.

Bu mücadele, sahte ve sarı sendikaları tarihin çöplüğüne gömünceye kadar da sürecektir.

Artık yüzdelik artış dönemi bitmelidir.

Devletin görevi kendi emrinde çalışanların ekonomik varlıklarını korumaktır.

Memurların aile sorumluluklarını yerine getirebilecekleri bir gelir sağlanması Devletin asli görevidir. Her memur omuzlarına yüklenen teknik, hukuki, mali ve diğer sorumluluklarına denk düşecek ücreti hak etmektedir.

Devlet yeri geldiğinde cübbeli, yeri geldiğinde cübbesiz, yeri geldiğinde silahlı, yeri geldiğinde silahsız ayrımı yaparak, kurumsal ayrım yaparak, kamu görevliler inin birbirine düşürmemelidir.

Yoksulluk sınırının altında hiçbir ücret olmamalıdır. Çünkü memurların ikinci bir iş veya gelir getirici bir iş yapmaları ya saktır. Çünkü devlet, bu yasaklarla memurların ekonomik varlıklarının geliştirilmesi yükümlülüğünü üstlenmiştir. Ve devlet bu görev yerine getirmek zorundadır.

Sendikaların görevi bu haklı talebi, bu anayasal talebi, bu insani talebi hükümetlere kabul ettirmektir, bunun mücadelesini vermektir.

Yüzdelik artışlarla, memur dilenci durumuna düşürülmekte, sendikalar ise seyirci kalmakla yetinmeyip iktidarın elini güçlendirmektedir.”

BAĞIMSIZ SENDİKACILIK ANLAYIŞI ACİL İHTİYAÇ HALİNE GELMİŞTİR

Konuşmasının son bölümünde BASK üyelerine seslenen Genel başkan Bayram Zengin, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bir kez daha belirtmek istiyoruz: Sendikanın tanımı açıktır. Sendika üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle görevlidir.

Ama asıl görev kamu görevlilerini düşmektedir. Memuru temsil yetkisi sahte sendikaların, sarı

Sendikaların elinden alınarak asıl sahiplerine, verilmelidir.

Sarı, sahte, yandaş veya ideolojik sendikalara DUR demek önce memurun görevidir . Bu görevi hatırlatmak ve gereğinin yapılmasını sağlamak bizim görevimizimdir.

Bunun için çok çalışmak zorundayız.

Biz, Türkiye ve dünya örneklerinden ders alarak bağımsız sendikacılık anlayışını benimsedik: .

Siyasi partilerin vesayetine ve güdümüne karşı bağımsız sendikacılık, ideolojik sendikacılığa karşı bağımsız sendikacılık.

Başta iktidar partileri olmak üzere elbette tüm siyasi partilerle ilişkilerimiz olacak, görüşeceğiz, konuşacağız, tartışacağız. Çünkü memurların işvereni devlet, devleti hükümet temsil ediyor ve hükümet meclisteki partiler tarafından teşkil ediliyor. Memurlarla ilgili tüm yasalar ve düzenlemeler TBMM, Hükümet ve yürütmenin diğer alt bölümleri tarafından hazırlanıyor, çıkarılıyor ve uygulanıyor. Taleplerimizi, önerilerimizi ve itirazlarımız, elbette TBMM’de temsil edilen partilerle, Hükümetle ve yürütmenin diğer birimleri ile konuşacağız, tartışacağız. Ama kimse ile yandaşlık ilişkisi içinde olmadan, ilişkilerimiz ast-üst şeklindeki hiyerarşik değil, karşılıklı sivil toplum anlayışı içinde demokratik ilişki olmalıdır.

Aksi takdirde partiniz iktidarda ise “Sen bari sus, otur yerine!” diyor, muhalefette ise bu kez iktidar “Sen zaten sendika değil, yan kuruluşsun!” diyor.

Geldiğimiz noktada durum tam da budur.

Bu nedenle memurların kurtuluşu, bağımsız sendikacılık anlayışının hakim olmasında, BASK ve bağlı sendikaların işyerlerinden başlayarak adım adım yetkiyi almasındadır.

Genel kuruldan sonra üyesinden genel başkanına kadar sendikalarımızın sahaya inmesi, işyerlerinden başlayarak yetki mücadelesini sürdürmelerini istiyor ve bekliyorum.

Konfederasyonumuzun kurulduğu 11 Nisan 2002 tarihinden beri yürüttüğümüz bağımsız sendikacılık mücadelesi, bugünkü genel kurulumuz ile yeni bir sürece girmektedir.

Bu güne kadar yönetici ve üyelerimizin özel gayret ve fedakârlıkları ile yürüttüğümüz mücadeleyi kurumsal bir düzleme taşımak zorundayız.

Üye 15 sendikamız ile 1 Şubat tarihinden itibaren başlayacağımız yetki mücadelesinde hepinize görev düşmektedir. Eşimizden, kardeşimizden, akraba ve arkadaşlarımızdan başlayarak kimi bulursak sendikalarımıza üye yapma seferberliği başlatıyoruz.

15 Mayıs itibariyle yapılacak üye sayımlarında tüm sendikalarımızın ibrelerinin yükseliş trendine girmesi için her türlü gayreti göstermek zorundayız.

BASK ailesinin her ferdi, tüm sendikalarımıza sahip çıkmakla görevlidir.

Bu süreçte Konfederasyonca sendikalarımıza, temsilcilerimize ve üyelerimize her türlü güncel bilgi ve belge akışı sağlanacaktır.

Gün bizim günümüzdür.

Gün bağımsız sendikacılık mücadelesine inananların günüdür.

Gün BASK’ın günüdür.

Çünkü ŞİMDİ BASK ZAMANI.

Bu kutlu mücadelede hepinize kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

Genel Kurulumuzun hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.”

Genel Başkanın konuşmasından sonra gündemdeki maddelerin görüşülmesine geçildi.

Faaliyet, mali ve denetleme kurulu raporları ile tahmini bütçenin ibra edilmesinden sonra tüzük değişiklikleri tartışmaya açıldı.

Dilek ve temenniler bölümünde söz alan konuşmacılar, BASK ve bağlı sendikaların önümüzdeki dönem yapacakları çalışmalar hakkında görüşlerini açıkladı.

Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulu üyelikleri için tek liste halinde seçimlere gidildi.

Pazar günü yapılan seçimlerde Genel Başkanlığa yeniden Bayram Zengin, yönetim kurulu üyeliklerine Remzi Kızılkaya, Cansel Güven, Hanife Ekinci, Faruk Çetin, Tuncay Altun, Mithat Başlan, Murat Aktaş, Erdal Bayram ve Ahmet Başlan; Denetleme Kurulu üyeliklerine Fahri Çetin, Orhan Kaya ve Harika Güzel, Disiplin Kurulu üyeliklerine ise Mehmet Mutlu, Erkut Demirci ve Naciye Şengün seçildi.

admin avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir